27 Mart 2011 Pazar

Trende su kaplumbağasının ne işi mi var? Buyrun okuyun.

16.03.2011 Çarşamba günü istasyona koşmak suretiyle yetişmiş iki arkadaş.
Ayağını taşa takılıp burkan ben acılar içinde yerde oturmuşken trenin gelmesini bekliyordum.
Yaklaşık 10dka sonra tren gözüktü ve öküz gibi baktım her zamanki gibi tren nasıl geliyor diye.
Hereke'den yola çıkan Ben Tuğba ve arkadaşım Esin trende Masalı koltuğa karşılıklı oturmuştuk.
Esin'in o sıralar canı sıkkındı aklı sürekli başka yerdeydi, sürekli düşünüyordu ve bu durum benim de canımı sıkıyordu. Esin'i öyle görmek istemiyordum.
Ama şimdi iyiki derin düşüncelere dalmış diyorum (:
Ben burktuğum ayağımın acısı içinde otururken birden Esin: "Tuğbaaa baaakk! Bakkk!" dedi ve benim arka tarafımda yere bakarak işaret etti ve ekledi "Alsana..."
Ben baktığımda çöp gibi bir şey gördüm.
Sonra birden farkettim ki o çöpe benzettiğim şey yürüyor.
O an vagondaki herkes şok oldu adeta.
Resmen trende su kamlumbağası vardı yaklaşık 4cm boyunda minnacık bir kaplumbağa.
Ayağını burkan ve acı çeken "ben" bir anda acısımı unutup kaplumbağayı almak için adeta koştum.
Kaplumbapayı elime aldığımda kaçmak için çırpınıyordu rengi kahverengiydi (tozdan ve kirden).
Kaplumbağayı alıp masaya döndüğümde yanımzda oturan 2 beyefendi adeta seferber oldular ve şu şişesini dişleriyle kestiler.
Benim minik tosbağamı suya koyduk o anda.
Ben bu kaplumbağayı alırım ki dedim.
Esin'e de sordum sen bakabilir misin dedim sonuçta Esin gördü kaplumbağayı.
Ortak bir karar aldık ve kaplumbağanın bende kalmasına karar verdik.
Buarada trende cinsiyetine karar veremediğimiz su kaplumbağamızın adını erkek olursa Cafer(zıpçıktı) kız olursa Feriha ya da Cemile ya da Caroline ya da Bihter koymaya karar vermiştik.
Küçükyalı'ya kadar bizimle yolculuk eden Bihter (tabi biz o aralar Cafer olduğunu sanıyoduk) halinden memnundu.
Pet shop'a gidip cinsiyetini öğrendiğimizde Bihter olduğunu anladık. (Cafer taklidi yapan Bihter).
Şu anda minik tosbağam bihter yeni yuvasında musmutlu (:
Yemeklerini düzenli olarak yiyor ve büyüyor.
Şimdiden kabuğunun üstü şişmeye başladı daha 10 günlük bile değil oysa ki (:
Evimize kendiliğinden geldi bu minik kız.
Umarım bize şans getirir (:



12 Mart 2011 Cumartesi

Sevgi Türleri / EĞER, ÇÜNKÜ, RAĞMEN


Japon düşünür Masumi Toyotome'nin sevgi üzerine söyledikleri. 

"Dünyada sevilmek istemeyen kişi yok gibidir" diye başlıyor Toyotome."Sevgi nedir, nerede bulunur, biliyor muyuz" diye soruyor. Sonra anlatmaya başlıyor.. 

"Sevgi üç türlüdür!.." Birincinin adı "Eğer" türü sevgi!.. 

Belli beklentileri karşılarsak bize verilecek sevgiye bu adı takmış yazar. Örnekler veriyor: Eğer iyi olursan baban, annen seni sever.Eğer başarılı ve önemli kişi olursan, seni severim.Eğer eş olarak benim beklentilerimi karşılarsan seni severim. 

Toyotome, "En çok rastlanan sevgi türü budur" diyor. Bir şarta bağlı sevgi... Karşılık bekleyen sevgi... "Sevenin, istediği bir şeyin sağlanması karşılığı olarak vaad edilen bir sevgi türüdür bu" diyor yazar... "Nedeni ve şekli bakımından bencildir.Amacı sevgi karşılığı bir şey kazanmaktır." Yazara göre evliliklerin pek çoğu "Eğer" türü sevgiüzerine kurulduğu için çabuk yıkılıyor. Gençler birbirlerinin o anki gerçek hallerine değil,hayallerindeki abartılmış romantik görüntüsüne aşık oluyor ve beklentilere giriyorlar. Beklentiler gerçekleşmediğinde, düş kırıklıkları başlıyor. Sevgi giderek nefrete dönüşüyor. 

En saf olması gereken anne-baba sevgisinde bile "Eğer" türüne rastlanıyor. Yazar bir örnek veriyor. 

Bir genç Tokyo Üniversitesi giriş sınavlarını kazanarak babasını mutlu etmek için, çok çalışıyor. Okul dışında hazırlama kurslarına da gidiyor. Ama başarılı olamıyor. Babasının yüzüne bakacak hali yok. Üzüntüsünü hafifletmek için bir haftalığına Hakone kaplıcalarına gidiyor. 

Eve döndüğünde babası öfkeyle "Sınavları kazanamadın. Bir de utanmadan Hakone'ye gittin" diye bağırıyor. Delikanlı "Ama baba, vaktiyle sen de bir ara kendini iyi hissetmediğinde Hakone kaplıcalarına gittiğini anlatmıştın" diyor. Baba daha çok kızarak, delikanlıyı tokatlıyor. Çocuk da intihar ediyor. 

"Gazeteler intiharın anlık bir sinir krizi sonucu olduğunu söylediler, yanılıyorlardı " diyor yazar. "Delikanlı babasının kendisine olan sevgisinin yüksek düzeydeki beklentilerine bağlı olduğunu anlamıştı!.."

İnsanlar "Eğer" türü sevginin üstünde bir sevgi arayışı içindeler aslında. "Bu sevginin varlığını ve nerede aranması gerektiğini bilmek, bu genç adamın yaptığı gibi, yaşamı sürdürmekle, ondan vazgeçmek arasında bir tercih yapmakla karşı karşıya kaldığımızda önemli rol oynayabilir" diyor, Masumi Toyotome.

İkinci türe geçiyoruz. "Çünkü" türü sevgi.

Toyotome bu tür sevgiyi şöyle tarif ediyor: "Bu tür sevgide kişi, bir şey olduğu, bir şeye sahip olduğu ya da bir şey yaptığı için sevilir. Başka birinin onu sevmesi, sahip olduğu bir niteliğe ya da koşula bağlıdır". 

Örnek mi?"Seni seviyorum. Çünkü çok güzelsin(Yakışıklısın)."

"Seni seviyorum. Çünkü o kadar popüler, o kadar zengin, o kadar ünlüsün ki." ,

"Seni seviyorum. Çünkü bana o kadar güven veriyorsun ki.." 

"Seni seviyorum. Çünkü beni üstü açık arabanla, o kadar romantik yerler götürüyorsun ki." 

Yazar, "Çünkü" türü sevginin, "Eğer" türü sevgiyetercih edileceğini anlatıyor. 

"Eğer" türü sevgi, bir beklenti koşuluna bağlı olduğundan büyük ve ağır biryük haline gelebilir. Oysa zaten sahip olduğumuz bir nitelik yüzünden sevilmemiz, hoş bir şeydir, egomuzu okşar. Bu tür, olduğumuz gibi sevilmektir. İnsanlar oldukları gibi sevilmeyi tercih ederler. Bu tür sevgi onlara yük getirmediği için rahatlatıcıdır. Ama derin düşünürseniz, bu türün, "Eğer" türünden temelde pek farklı olmadığını görürsünüz. Kaldı ki, bu tür sevgi de, yükler getirir insana. İnsanlar, hep daha çok insan tarafından sevilmek isterler. Hayranlarına yenilerini eklemek için çabalarlar. Sevilecekniteliklere onlardan biraz daha fazla sahip biri ortaya çıktığı zaman, sevenlerinin, artık ötekileri sevmeye başlayacağından korkarlar. Böylece yaşama sonsuz sevgi kazanma gayretkeşliği ve rekabet girer. 

Ailenin en küçük kızı yeni doğan bebeğe içerler. Üstü açık BMW'si ile hava atan delikanlı, Ferrari ile gelene içerler. Evli kadın, kocasının genç ve güzel sekreterine içerler. 

"O zaman bu tür sevgide güven duygusu bulunabilir mi?" diye soruyor Toyotome...

 "Çünkü türü sevgi de, gerçek ve sağlam sevgi olamaz." diyor.

Bu tür sevginin güven duygusu vermeyişinin iki ayrı nedeni daha var... 

Birincisi, "Acaba bizi seven kişinin düşündüğü kişi miyiz?" korkusu. Tüm insanların iki yanı vardır. Biri dışa gösterdikleri. Öteki yalnız kendilerinin bildiği. "İnsanlar sandıkları kişi olmadığımızı anlar ve bizi terkederlerse" korkusu buradan doğar. 

İkincisi de "Ya günün birinde değişirsem ve insanlar beni sevmez olurlarsa.." endişesidir.

 Japonyada bir temizleyicide çalışan dünya güzeli kızın yüzü patlayan kazanla parçalanmış.Yüzü fena halde çirkinleşince, nişanlısı nişanı bozup onu terk etmiş. Daha acısı... Aynı kentte oturan anne ve babası, hastaneye ziyarete bile gelmemişler, artık çirkin olan kızlarını. Sahip olduğu sevgi, sahip olduğu güzellik temeli üstüne bina edilmiş olduğundan bir günde yok olmuş. Güzellik kalmayınca sevgi de kalmamış. Kız bir kaç ay sonra kahrından ölmüş... 

Japon yazar, "Toplumdaki sevgilerin çoğu "Çünkü" türündendir ve bu tür sevgi, kalıcılığı konusunda insanı hep kuşkuya düşürür" diyor... 

Peki o zaman, gerçek sevgi, güvenilecek sevgi ne?

Ve işte sevgilerin en gerçeği!..

"Üçüncü tür sevgi benim "Rağmen"'diye adlandırdığım türdür" diyor yazar. 

Bir koşula bağlı olmadığı için ve karşılığında bir şey beklenmediği için "Eğer" türü sevgiden farklı bu. Sevilen kişinin çekici bir niteliğine dayanıp, böyle bir şeyin varlığını esas olarak almadığı için "Çünkü" türü sevgi de değil. Bu üçüncü tür sevgide, insan "Bir şey olduğu için" değil, "Bir şey olmasına rağmen" sevilir. 

Güzelliğe bakar mısınız? Rağmen sevgi...

Esmeralda, Quasimodo'yu dünyanın en çirkin, en korkunç kamburu olmasına "rağmen" sever. Asil, yakışıklı, zengin delikanlı da Esmaralda'ya çingene olmasına "rağmen" tapar!.. " 

Kişi dünyanın en çirkin, en zavallı, en sefil insanı olabilir. Bunlara "rağmen" sevilebilir.Tabii bu sevgiyle karşılaşması şartı ile..

"Burada insanın, iyi, çekici, zengin konum edinerek sevgiyi kazanması gerekmiyor. Kusurlarına, cahilliğine, kötü huylarına ya da kötü geçmişine "rağmen" olduğu gibi, o haliyle sevilebiliyor. Bütünüyle çok değersiz gibi görünebiliyor ama, en değerli gibi sevilebiliyor. 

Japon yazar "Yüreklerin en çok susadığı sevgi budur" diyor. 

"Farkında olsanız da, olmasanız da, bu tür sevgi sizin için yiyecek, içecek, giysi, ev, aile, zenginlik, başarı ya da ünden daha önemlidir." 

Bunu böyle olduğundan nasıl emin?

Haklı olduğunu kanıtlamak için sizi bir teste davet ediyor.. 

"Şu soruma cevap verin" diyor. 

"Kalbinizin derinliklerinde, dünyada kimsenin size aldırmadığını ve hiç kimsenin sizi sevmediğini düşünseydiniz, yiyecek, elbise, ev, aile, zenginlik, başarı ve üne olan ilginizi yitirmez miydiniz?Kendi kendinize "yaşamamın ne yararı var" diye sormaz mıydınız? 

Devam ediyor Toyotome...

"Şu anda en sevdiğiniz kişinin sizi sadece kendi çıkarı için sevdiğini anladığınızı bir düşünün... Dünya birdenbire başınızın üstüne çökmez miydi?O an yaşam size anlamsız gelmez miydi?" 

"Diyelim ki sıradan bir yaşamınız var... Günlük yaşıyorsunuz... Günün birinde gerçek, derin ve doyurucu bir sevgi bulacağınızdan umudunuz olmasa, kalan hayatınızı nasıl yaşardınız?" diye soruyor ve yanıtlıyor: "Böyleleri ya iyice umutsuzluğa kapılıp intihar ediyorlar ya da iyice dağıtıp yaşayan ölü haline geliyorlar." 

Toyotome, hem de nasıl iddialı savunuyor "rağmen"' sevgiyi...

"Bu gün yaşamınızı sürdürebilmenizin nedeni "rağmen" türü sevgiyi şu anda yaşıyor olmanız ya da bir gün bu sevgiyi bulacağınıza inancınızdır." 

Son sözlerinde biraz umutsuz, Toyotome...

"Bugün yaşadığımız toplumda herkesi doyuracak bu sevgiyi bulmak zor. Çünkü herkesin sevgiye ihtiyacı var... Kimsede başkasına verecek fazlası yok" diye açıklıyor... Anlatıyor.

"Yakınımızda olan birinin bu sevgiyi bize vermesini bekleriz. Ama o da aynı şeyi başkasından beklemektedir"

Peki bu dünyada sevgi ne kadar var?

Yazara göre, açlığımızı biraz bastıracak kadar... Ve de yemek öncesi tadımlık gelen iştah açıcılar gibi. Bu minnacık tadım, bizi daha müthiş bir sevgi açlığına tahrik ve teşvik ediyor. Bu minnacık tadım sevgiye ne kadar muhtaç olduğumuzu anlatıyor. Büyük bir hırsla ana yemeğin gelmesini ve bizi doyurmasını bekliyoruz. Hani nerede?Hepsi o...

Ve asıl çarpıcı cümle en sonda: 

"Dünyadaki en büyük kıtlık, "Rağmen" türü sevginin yeterince olmayışıdır!.."
Masumi Toyotoma