17 Ağustos 2013 Cumartesi

Sene 1999..
Henüz 10 yaşındayım.
Ayvalık'ta tatildeyim.
Sabah denize girip akşama kadar yüzüyorum.
Elimizde bebeklerimiz, arkadaşım Cansu'yla evcilik oynuyoruz.
Günlerden 17 Ağustos biz yine denize girmişiz, evciliğimizi oynamışız günlük şeyler işte bilirsiniz.
Tek derdimiz annemizin bizi eve erken çağırmasıydı o zamanlar.
O gün bir başka sıcaktı. Denize değil sanki hamama girmiş gibiydik ki Ege Denizi genelde serin olur.
Gece yıldızlara bakardık biz o zamanlar. Etrafta doğru düzgün ev yoktu bi bizim site bir de Zeytinköy vardı o zamanlar. Sokak lambaları bile emanetmiş gibi yanardı. Sitenin sahipsiz evlerinin bahçelerinde otlar vardı. Hatta yılan bile görmüştük o bahçelerin içinde. Mesela geceleri tilkiler dolaşırdı sitede işte o kadar doğal ve bozulmamıştı o zamanlar doğa. Tabi bu doğallığın sayesinde etrafta o nefret ettiğim ışık kirliliği yoktu.
Yıldızlar yıldızdı o zamanlar, parlaktı.
Samanyolu bile görünüyordu.
17 Ağustos 1999 günü...
Yıldızlar daha bir yakındı sanki.
Elimizi uzatsak tutucakmışız gibi.
Sıradan bir gündü işte..
O yıl sıradan olmayan tek şey güneş tutulmasıydı.
Öğle vakti sitenin içinde kaynak gözlüğüyle sırayla bakmıştık ay ile güneşin buluşmasına.
Birden kararmıştı sanki her şey..
İşte o olaydan günler sonraydı 17Ağustos.
Dedim ya sıradan bir gündü işte..
Uyuduk biz de..
Mışıl mışıl uyuduk!
Uyuyordum ben de..
Babam İstanbul'da olduğu için annemle beraber uyumuştuk o gece.
Derken birden zil çaldı, annemin uyandığını duydum aslında rüya gibiydi.
Ardından bende kalktım.
Saat çok erkendi 6 ya da 6.30'du tam hatırlamıyorum.
Kapıda Şeref abi vardı.
Hali bi tuhaftı, anlayamadım önce.
Ağzından bi cümleler döküldü ama duyamadım ki ben.
Annem çok şaşırmıştı.
Dışarı çıktı, kapıyı aralık bıraktı..
İçeri girdiğinde yaptığı ilk şey televizyonu açmak oldu.
"Deprem olmuş." dedi.
Aklımda hemen bir soru belirdi. "Deprem mi??"
Sosyal Bilgiler dersinde duymuştum sanki..
Ne olduğunu bile bilmiyordum.
Büyükler derdi o zaman yaşamadan öğrenemezsin diye.. Anlamazdım!
Ben depremi yaşamadım aslında ama çok şey öğrendim o sene.
Evet bir çok insana göre gerçekten şanslıyım. Bunun farkındayım.
Telefonların kitlendiği, insanların birbirlerine ulaşamadığı bir zaman diliminde, babam anneme ulaşabilmişti mesela ama uyuyorduk işte bu yüzden annem telefonunu duymamıştı.
Uyuyorduk çünkü biz.
Hissetmedik.
Babam bize ulaşamayınca Şeref abimi aramış.
Ben iyiyim, merak etmesinler demiş.
Biz gerçekten çok şanslıydık.
Peki ya Şeref abi?
Onun ailesi İzmit'te yaşıyordu.
O yüzündeki tuhaflığın nedenini annem bana bunları anlatıp, televizyonu açınca anlamıştım.
Saat 9 gibi Reyhan teyzelere bi bakalım dedik.
Reyhan teyzemin annesi de Hereke'de yaşıyordu. Büyük oğlu Emir abi ve eşi Erdal amca da İstanbul'dalardı o sırada.
Hani dedim ya bir çok insana göre çok şanslıyım diye.
Gerçekten de öyleyim. Farkındayım!
Günlerce haber alamadık Erdal amca ve Emir abiden.
Sonra duyduk iyi haberlerini. anca o zaman aldık o derin nefesi.
17 Ağustos 1999...
Bir başkası için endişelenmenin ne demek olduğunu öğrendiğim gündür.
Biliyor musunuz?
O yaşıma kadar empati yapmayıda bilmiyordum ben.
Televizyonda yıkılan evleri, ağlayan, feryat eden insanları gördükçe içim parçalanıyordu.
İşte o zaman öğrendim bir başkasının acısını paylaşmayı.
Hiç tanımadığım insanlar için dua etmeyi.
Elimden bir şey gelmediği için pişmanlık duymayı öğrendim.
O zamandan beri hatıramdan silimeyen ve asla silinmeyecek olan kareler var gözümün önünde...
Hiç bir yakınımı kaybetmedim ben o depremde.
Ama kazandığım çok şey oldu.
İnsanlığımı o gün buldum ben.
Bu sabah  diye twit atarken bir yandan ağlamama neden olan da bu videoydu.
İnsanlığın dile gelip, bedene burunduğu o anları hatırlamak ve hatırlatmak istiyorum size...