19 Kasım 2010 Cuma

Bayram Havası..

Bayram denilince insan sevinir değil mi, yani ben sevinirdim mesela..
Hayvanların kesilmesi dışında bayram tatil demektir, aile ile güzel vakit geçirmek demektir.
Yani böyle demekti benim için.
Taaa ki bu bayrama kadar hiç bir bayramdan nefret etmemiştim ben.
Bayramın ilk günleri hep bir tartışma olurdu evimizde onu bile özledim ben.
Telaşla kahvaltı etmeyi, sofrada didişmeyi, aceleyle hazırlanıp evden çıkmayı özlediğimi anladım.
Bunlara sahiptim ben bu bayrama kadar.
Yaşarken kötü geliyodu keşke böyle olmasa diyodum ama bakın şimdi keşke öyle olsaydı ama olsaydı diyorum.
Biz ne kadar tuhaf varlıklarız.
Hiç mi değerini bilmiyoruz yaşananların diye düşündüm.
Cevap verdim kendime; Evet bilmiyoruz.
Neden hep kaybedince anlaşılıyo her şey.
İnsan her zaman mı ulaşamayacağı şeyleri istiyor hayattan.
Hayatın o kadar bonkör olmadığını neden kabul edemiyoruz ki sanki.
Al işte belli hayat senden almış geri vermemek üzere.
Neden kabullenmesi bu kadar zor? Bu kadar acıtıyo insanı?
Üstüme kaynar su dökülmedi, elimi kesmedim, her hangi bir kemiğim kırılmadı, ameliyat olmadım ama bu canımı yakan tarif edilemez acı ne?
Ölüm kadar gerçek değil bu acı ama hayat kadar sahte.
Benim çekirdek ailemin kabuğu kırıldı.
O kabuk, bizi koruyan kabuk artık gitti yani bunu kabullendim sanıp aslında kabullenemeyişimle yüzleştim ben.



Bunlar yetmezmiş gibi bir de çok çabuk vazgeçildim.
Ben anladım ki kendimi hiç kimseye hiç bir şekilde ifade edememişim.
Hep yanlış anlaşılmışım. söylenenlerden onları anladım ben.
Ben, olduğum gibi sevilemeyecek kadar kötü biriymişim.
Sahte davransam kabul görücekmişim.
Gerçek olduğum için, ilk defa birine gerçekten aklıma gelenleri söyleyebildiğim için ağlayacakmışım.(sevinmem gerektiği halde)
Anladım ki ellerin yanında kendini olduğun gibi göstermeyeceksin.

Her zaman içinde yapmacık birini barındıracaksın.
Eğer barındırmazsan, keyif kaçırıp surat asmaktan başka bi boka yaramazsın bunu bilesin.
Ben bu noktaya gelmiştim işte.
Çabuk vazgeçildim.
Yine öğretti en büyük öğretmenim.
Haklıydılar ben hep çok iyiydim ve hep yenildim.
Ama ilk defa bende yendim.
Çünkü karar verdim.
Kimseyi beklememek adına.
Hayatımdaki aynı karakterdeki 2 insana da elveda...


Tugba Yılmazarslan (19.11.10)

16 Kasım 2010 Salı

Kavram kargaşasındaki karga benim!

Kavram dediğin nedir ki?
Gerçek dünyada olmayan bir şey.
Baksanıza "şey" yani adı aslında kendisiyle çelişiyo.
Soyut çünkü. Elle tutamaz gözle göremezsin.
Ama kargaşa öyle mi?
Bir sokak kavgası kargaşadır mesela.
Şöyle okkalı yumruklar,ağzını burnunu dağıtmak falan bunlar gayet somut şeyler.
Kavramı bu somutlukla birleştiren şey ise işte benim karga!
Cümle içindeki gizli özneyim.
Özne olabilmek güzel ama gizli olabilmek değil.
Sorsanız insanlara göremezler beni, ben gözükmek istemediğim sürece.
Ben var ya karga gibi huysuzum son zamanlarda.
Kaçmak istiyorum, uzaklaşmak istiyorum, insanları kendimden soğutmak istiyorum.
150 yıl yalnız kalsam sadece gagklasam o bet sesimle ne kadar da mutlu olurum.
Sabahın 5inde insanları uyandırsam, güne bana küfür ederek başlasalar ben de kıs kıs gülsem içimden.
Bir kere de insanlar ne der hakkımda ne düşünür diye yaşamasam hayatımı.
İçimden geldiği gibi kırsam cevizleri.
Uçsam bulutlara doğru.
Bol karbonmonoksitli bir baca evim olsa.
Yaklaşanın gözünü oysam.
İnsanlara korku saçsam ne kadar güzel olur.
Kimse incitemez beni kargayım ben.
Budala bir karga.